19 Şubat 2009 Perşembe

Galatasaray ve ıspanak



Başarılı ve geleneği olan her kurum gibi, Galatasaray'ın da DNA'sında kuruluş felsefesi kayıtlı durumda. Türk olmayan takımları yenmek üzerine konulmuş vizyon, 104 yıl sonra da güncelliğini koruyor. Bu sebeble Avrupa mücadelesi Galatasaray için farklıdır. Her ahval ve şeraitte, işin içerisinde bir Avrupa maçı olunca, Galatasaray aslan kimliğini hatırlayıp, pençelerini çıkarıyor (Bunun tek istisnası, Galatasaray'ın DNA'sına uyuşmayan ve bir kangren gibi kesilmesi gereken Canaydın döneminde yaşandı, şu anda 5 yılın enkazı kaldırılıyor).


Başka bir deyişle, Temel Reis ile ıspanak arasında ilişki, Galatasaray ve Avrupa maçları arasında da var. Türkiye'deki deplasman performansıyla, Avrupa'dakini karşılaştırın. Biraz diş gösteren Antalya, Sivas gibi takımlar karşısında dağılan Galatasaray ve dün mücadelesi ile Şampiyonlar Ligi seviyesinde oynayan Bordeaux'u bezdiren Galatasaray; farklı iki takım görüntüsü çizdi. Hadi yıldız oyuncuları anlayabilirim, maç seçme hususunda. Gelin görün ki Mehmet Topal ve Barış gibi görev adamlarının bambaşka kimliğe bürünmesi, Skibbe gibi kariyeri boyunca her takıma saygı göstermesiyle ünlü bir hocanın,taktik açıdan sadece Avrupa maçlarında risk alıp doğruları bulması; ancak ıspanak teorisiyle açıklanabilir.


İdeale yakın bir deplasman performansı çizdi Galatasaray, Kewell'ın pozisyonu veya Baros'a yapılan penaltı ile öne geçip turu da koparabilirdi; öte yandan ilk 15 dakika üçlü savunma sistemi oturana kadar gol de yiyebilirdi. Baros'un mecburen çıkması ve hazır olmayan oyuncuların yorulması sonrası zora giren ikinci yarıda herşeye rağmen, Bordeaux gibi bir takıma karşı asgari düzeyde pozisyon verilerek; istenilen sonuç alındı.
Dün oynayan kadroya Hakan Balta'nın da eklenmesiyle, Ali Sami Yen'de her takımı yenecek potansiyeli var Galatasaray'ın.

Son bir not; Erman Toroğlu ve Şansal Büyüka'nın Galatasaray'a besledikleri husumet nevrotik boyutlara gelmiş .Her ikisi de açık bir penaltıyı vermeyip, çok da kötü maç yöneten hakemin yönetimini övmüşler; hem de Wendel'in hakemi alkışlamasına sarı kart göstermediği pozisyonu öne çıkararak. Sanki bu gibi pozisyonlarda "hakem otoritesi zedeleniyor" diye ajitasyon yaparak, Türk futbolunu dinamitleyen onlar değil de Karagöz ile Hacıvatmış gibi..

"İki şeyin sonu yoktur. Biri Evren, diğeri insanın aptallığı. Birincisinden o kadar da emin değilim." diyen Albert Einstein medyanın bir bölümünün yüzsüzlüğü hakkında nasıl bir formül geliştirirdi acaba?

Share/Save/Bookmark

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Güzel bir yazı tebrik ederim. Özellikle ıspanak-Avrupa maçları benzetmesi çok iyi.

SINO dedi ki...

Teşekkür ederim :)