Christoph Daum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Christoph Daum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Aralık 2009 Çarşamba

Büyük beklentiler



"Futbol 90 dakika oynanan ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur..."

İngiltere’nin efsane golcüsü Garry Lineker’in bu sözünü futbolla yakınan ilgilenenler mutlaka duymuşlardır.
Devreyi Fenerbahçe’nin önde bitirmesinden ilham aldım, Turkcell Süper Lig’e ve üç büyüklerin genel görünümüne baktığım zaman, bu söz aklıma geldi.

Biraz açalım..

Avrupa futbolunun fenomenlerinden biri, 70’li yıllarda zirve yapmış olan, hala da etkisini hissettiren Almanya - Hollanda rekabetidir.

Almanların fizik mücadeleyi, kondüsyon üstünlüğünü ön planda tutan, pres sonucu rakipten kapılan toplarla kolayca gol bulan, duran topların önem kazandığı futbol anlayışının karşısında, sahanın her yerinde topa sahip olmayı şiar edinen, ezberlenmiş hücüm organizasyonlarıyla ( Johan Cruyff’un ünlü sözünü hatırlıyalım: “En iyi gol, boş kaleye atılan goldür) gol arayan anlayış, yani Hollanda’nın “Total futbolu”

Ersun Yanal’ın sahneden çekilmesi ile bu sezon “total futbol” oynamaya çalışan tek iddialı ekip Frank Rijkaard’ın Galatasaray’ı olarak gözüküyor.

“Alman futbolu” olarak tasvir ettiğim oyun anlayışının etkisinde kalan takımlar ise Fenerbahçe, Beşiktaş, Bursaspor ve Kayserispor olarak göze çarpıyor.

Bu noktada şampiyonluk yolunda favori gördüğüm Galatasaray ve Fenerbahçe’yi karşılaştırmak isterim. Bu takımları favori görmemin iki sebebi var:

1- Kadro üstünlükleri

Özellikle fiziğe dayalı futbol oynayan takımlarda yoktan pozisyon var edecek, skora katkısı yüksek yaratıcı oyuncuların önemi çok artıyor, bu noktada da Alex rakipsiz. Mustafa Denizli boşuna 10,5 numara diye sayıklamadı sezon öncesi, Yusuf çözümünün geçen seneye özel geçici bir durum olduğunu biliyordu. Fenerbahçe işte bu sebeble diğer üç rakibine göre önde, Galatasaray kadrosunda da marka isimler var..

2- İki takımın sezon başında yaptıkları muhteşem seriden sonra yaşadıkları puan kayıplarının, sezonu erken açmaya dayalı fiziksel çöküşten kaynaklanması.

Galatasaray ve Fenerbahçe devrenin sonuna doğru bir toparlanma yaşadılar ve ilk iki sırada bitirmeyi başardılar ligi.

Avrupa Ligi’nde zirveye oynamadıkları, maç yoğunlukları çok artmadığı sürece bir daha böylesi bir çöküş yaşayıp, şampiyonluk mücadelesinde aralarına Beşiktaş, Bursaspor ve Kayserispor’u alacaklarını sanmıyorum.

İlk iki sırayı kimin alacağını tahmin ettim ancak bu sıralamanın nasıl olacağı yönünde bir tahminde bulunmayacağım..

Gördüğüm artı ve eksileri yazayım, sonucun nasıl olacağına siz karar verin:

1) Defans ve defansif orta saha mevkilerinde Fenerbahçe, hücum gücü olarak da Galatasaray çok üstün. Galatasaray akıl almaz defans hatalarıyla gol yiyor, Fenerbahçe de Alex’in kötü oynadığı maçlarda gol bulmakta çok zorlanıyor.

2) Fikstür avantajı Fenerbahçe’de. Galatasaray’a göre daha zorlu deplasmanları atlatmasına karşın, bir puan da öndeler. Galatasaray evinde aldığı üç beraberliği arayabilir. Derbinin Ali Sami Yen’de olduğunu da not düşelim.

Öte yandan iki senedir fikstür avantajı da önemini kaybetti, takımlar kolay farz edilen maçlarda puan kayıpları yaşıyorlar.

3) Bu sezon içerisinde meyvelerini alabilir mi bilemiyorum.. Sabır gösterildiği takdirde Frank Rijkaard’ın Galatasarayı, Daum’un Fenerbahçesi’ne göre gelişime daha açık.

Christoph Daum gerçekçi, Türkiye Ligi’nde yönettiği takımı her zaman kafaya oynatacak bir hocadır. Öte yandan, kariyerini analiz edince unutmamamız gereken birşey daha var :

Üç sezon boyunca inşa ettiği, Rıdvan Dilmen’in her zaman iç geçirerek andığı Aureliolu, Anelkalı, Tuncaylı kadroya oynattığı futbol da çok matah değildi, kayda değer bir Avrupa başarısı da olmadı.

Frank Rijkaard’ın üç sezon sonra oynatacağı futbolu öngörebilir miyiz peki?

Galatasaraylıları heveslendirmemek için bu konuda birşey yazmıyorum, Nietzsche’nin dediği gibi “umut kötülüklerin en kötüsüdür”.

Herkese sağlıklı, mutlu, güzel futbol seyredebileceği seneler dilerim...
Share/Save/Bookmark

20 Ekim 2009 Salı

Dalgalandım da duruldum


Öncelikle bir duyuru, futbol yazılarımı bundan sonra ekolay portalında da paylaşacağım. Birinci yazının linki burda

Takımlarımızın form durumları sezon içerisinde değişkenlik gösterse de basınımızın hakkını teslim etmemiz gerekir: Her zaman formdalar...
Çarpıcı manşetler atılıyor, köşe yazarlarının kalemlerinden kan damlıyor, yorumcular ekranlarda esip gürlüyorlar.

Bu sürekli formda kalma durumunun bir de yan etkisi var..

Türk spor basınının arşivlerine şöyle bir göz atacak olursanız, özellikle de büyük takımlarımız hakkında sezon içerisinde yapılan çelişkili yorumlara rastlamanız kaçınılmaz.

Evet, Türk halkı unutkandır..

Tamam, herşeyi abartmayı seven, duygusal, ifratla tefrit arasında ışık hızında seyahat edebilme kapasitesine sahip olan bir toplumuz, ona da kabul..

Yine de birazcık insaf edin sevgili basın mensupları.

Çok değil, 1 ay önce "Dahi" "Türk futbolunun üstüne doğan bir güneş" "Futbol devrimcisi" gibi sıfatlarla selamladığınız teknik adamları, bir iki kötü sonuç sonrası "kompleksli" "inatçı ve futbolu bilmeyen" "korkak" "bilmemne köylüsü, kılığı kıyafeti dökülen şaklaban" ilan etmeden önce, "Yıldızlar Topluluğu" olarak lanse ettiğiniz takımları "Ruhsuzlar Ordusu" olarak yerin dibine batırmadan önce bir soluklanın..

Size kötü bir haberim var:

O dilinizden düşürmediğiniz ve sayfalarca tartıştığınız çift önliberolar, tek forvetler, tabelaya sandığınız kadar etki etmiyor.

Futbolun taktik yanı ve sistemler muhakkak ki önemli, ancak futbolda hatta tüm takım sporlarında, bir gerçeğin önüne geçmek imkansız:

Takımların form durumu, sezon içerisinde birbirini takip eden çan eğrilerini andırır bir şekilde değişkenlik gösterir.

Bu gerçeği kabullenirsek şayet, sezonu 15 Temmuzda açan Galatasaray'ın, Ekim başında Ankara deplasmanında 70. dakikada yürüyecek halinin kalmadığını farkedebiliriz.

Bunu farkedersek ne mi olur?

Kısa süre önce "uzay sistemi" olarak nitelendirdiğimiz Frank Rijkaard'ın 4-3-3'ü için
"B planı yok, haliyle Hikmet Karaman da çözdü sistemi" demeyiz mesela.
Böylece kendimizi rezil etmemiş, okuyucularımıza da saygısızlık yapmamış oluruz.

Aynı şekilde, sezonu Galatasaray'dan iki hafta sonra açmış Fenerbahçe'nin fizik kondüsyon seviyesinin, ne tesadüftür ki Galatasaray'ın tökezlemesinden tam iki hafta sonra düşüşe geçtiğini farkederiz.

Bu durumun, oyunu 70. dakikaya kadar gümbürtüye getirdikten sonra, takımının üstün fizik gücüyle oyundan düşürdüğü rakibini sürklase etmesine yönelik bir oyun planı olan Christoph Daum için ne kadar büyük bir sıkıntı olduğunu kabul ederek, oyuncu değişikliklerini eleştirmekten daha derin yorumlar yapabiliriz.

Takımların sezon boyunca fizik gücü seviyelerindeki değişiklikler ve bu değişikliklerin basındaki sansasyonel yansımalarını araştıracak bir bilimsel çalışmanın çok ses getireceğine inanıyorum..
Share/Save/Bookmark

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Gala notları



Turkcell Super Lig başladı.

Özlemişiz.

Transfer maceraları, Avrupa kupalarındaki ısınma turları seviyesinde maçlar derken, sezonu tam olarak bu haftasonu itibariyle açtık.

Sivas-Trabzonspor maçı hariç naklen yayınlanan üç maçı seyrettim.

Üç büyükler ve hocaları hakkında ufak notlarla, biz de sezona başlangıcımızı yapalım, Allah utandırmasın..


Galatasaray

İyi bir hoca tarafından çalıştırılan takım, bunun işaretlerini çok geçmeden vermeye başlar. Çok şaşıracaksınız bu sürpriz yoruma şimdi:
Galatasaray'ın iyi bir hocası var.

Frank Rijkaard, oyun anlayışını ve pas futboluna dayalı hücüm organizasyonlarını takıma benimsetmiş. Herkes coşkuyla yeni sisteme uyum sağlamaya çalışıyor ve hocaya saygı duyuyor.

Arda, Aydın gibi gelişime açık oyuncular ilerme sinyali veriyorlar.

Galatasaray'ın Hagi'den beri kanayan yarası duran toplardı, pek gol bulamıyordu Galatasaray ölü toplardan. Bu sezon daha Elano gelmeden duran toplarda gol bulma yüzdesi çarpıcı şekilde yükseldi. Galatasaray'ın bundan önceki hocalarına sitemim olsun, demek çalışarak kolayca çözülecek bir sorunmuş.

Takım savunması da iyi gözüküyor, Sabri ve Gökhan gibi bireysel hata yapmaya müsait oyuncuların varlığına ve Servet-Gökhan tandeminin birbirini tamamlayıcı özelliği olmamasına rağmen, Galatasasaray savunması fazla pozisyon vermiyor ve göbekten de delinmiyor.

Bu kadar pembe tablo çizdik, öte yandan ayakların da yere basması gerekir.
İki hücumcu kanat, bir santrafordan oluşan 4-3-3 sisteminde orta üçlüde oynayan Arda'nın da oyundan düşmesi ile Galatasaray topu rakipten alırken zorlanacak gibi duruyor. Özellikle deplasmanlarda sorun teşkil eder bu durum.

Defanstan topu oyuna sokma konusunda da çok zayıf durumda takım, eldeki oyuncu malzemesi ile bu durumun çalışarak çözülebileceğini sanmıyorum.
Rijkaard'ın oynatmak istediği oyun sisteminin işlemesi yolunda en büyük handikap geriden oyunu kuramamak olacak.
Bu konuda da Haldun Üstünel'in maharetine güveniyoruz diyelim şimdilik.

Fenerbahçe

Christoph Daum'un gelmesiyle geçen sene yaşanan iki büyük problem çözülecek Fenerbahçe'de :

Kondüsyon eksikliği ve hocayla takımın kopuk olmasından kaynaklanan isteksizlik.

Çözülmesı daha zor olan problemler de var tabii ki. Dos Santos ve Güiza ile deplasman performansı iyi olacaktır Fenerbahçe'nin, ancak içerideki ve kendisine karşı gol bulup kapanacak rakiplere karşı olan maçlarda, takım yine Alex'in ayağına bakıyor.

Defansın göbeği çok zayıf görünüyor, Galatasaray gibi hatta Galatasaray'dan daha çok transfere ihtiyacı var bu bölgede Fenerbahçe'nin.
Kapanan takımlara karşı duran toplarda gol arayan bir Lugano/ Luciano tarzı golcü aynı zamanda seri ve hamleli bir stopere ihtiyaç var.

Alamazlarsa, "Bilica transferi hem Fenerbahçe'yi hem Sivas'ı yaktı" gibi yorumları okumamız kuvvetle muhtemel sezon içerisinde.

Beşiktaş

Bence Mustafa Hoca geçen seneki çifte kupadan sonra bırakmak isterken samimi idi.. Daha sonra herhalde kazanacağı büyük parayı ve belki de son kez Şampiyonlar Ligi'nde takım çalıştırma fırsatı olduğunu düşünerek geri döndü.

Çok formsuz başladı sezona, Yusuf ve Bobo'dan kanat adamı yaratmak, Yusuf ve Nihat'ı birbirine alternatif görmek gibi garip kararlar alıyor Mustafa Hoca.

Mustafa Denizli takımları oldum olası gol pozisyona girmek konusunda karambollere, Nobre tipi pivot santraforlara ve yetenekli adamlara muhtaç olmuştur.
Oynatmaya çalıştığı 4-3-3 sisteminde Nobre'den ve takımdaki yetenekli adamlardan verim alabileceğine inanmıyorum.

Tello sol kanat, Holosko sağ kanat hücumcusu; Yusuf da Ernst ve Fink'in önündeki oyun kurucu gibi oynasa yine bir derece tutabilecek bir sistem olur.

Gelin görün ki Ernst ve Fink hariç Beşiktaş'ın orta saha oyuncularının ve Nihat'ın nerde ve hangi görevle oynadıklarını ben izlediğim iki maçta anlayamadım açıkcası..

Şampiyonlar Ligi başlayınca yaşanacak zorlu maç yoğunluğunu da düşünecek olursak sezona en karamsar girişi Beşiktaş yaptı diyebiliriz.
Share/Save/Bookmark