Hayata dair herşeyi çözmüş adam, William Shakespeare, “Dünya bir oyun sahnesi, bütün erkek ve kadınlar da yalnızca oyuncular” diye yazarken, Doğu kültüründen mi ilham almış bilinmez.
Bildiğim şu ki, Türkiye’ de herkes bir süperego cenderesi altında. Vasatın egemenliği altındaki toplumun, insaları içinden geldiği gibi değil, “alışıldığı gibi” davranması yönünde müthiş bir baskısı var , özellikle şöhretli insanlar üzerinde..
Neyse Radikal Gazetesi ağızlarını uzatmayıp, sadede gelelim. Michael Skibbe, “alışıldığı gibi” bir figür değil. Mütevazi, nazik, basın mensuplarının arsızlığa varan sorularını bile olgunlukla yanıtlayıp, Galatasaray yönetiminin kendisine yönelik otorite zedeleyici tavırlarına aldırmayan, komplekssiz bir adam.
Galatasaray’ ın bu sezon yıldızlar, yıldız adayları ve papaz olmaya müsait gediklilerden oluşan bir kadrosu var. Bu kadroya, Skibbe karakterinde bir hoca daha uygun olurdu, takımın da kimyası uydu hocayla. Tıpkı geçen seneki Fenerbahçe ile Zico, Real Madrid ile Del Bosque ilişkisi gibi.
Şahsen, oyun anlayışını takımına net şekilde empoze eden hocaları seviyorum. Ersun Yanal, bir takımın başına geçince, kısa sürede o takım Yanal’ın alışık olduğumuz stilinde oynar, bu da kolayca farkedilir. Skibbe’nin de inandığı, pas futboluna dayalı bir anlayışı var ve bunu ısrarla oynatıyor.
Artılarını yazdık, gelelim eksilerine..
Birincisi,Gerets de yapardı aynısını, fikri sabitin her türlüsünden hoşlanmadığım gibi bundan da hoşlanmazdım. Galatasaray, maçların ikinci yarılarına üç yedek oyuncunun ısınmasıyla başlıyor, gidişat ne olursa olsun, bu üç oyuncu giriyor oyuna. Skibbe, ilk yarıda tespit ettikleri doğrultusunda, devre arası yapacağı hamlelere karar veriyor, ve ikinci yarı içerisinde uyguluyor. Rakip, ikinci yarıya taktik değişiklik ile mi başlamış, Galatasaray’da beklenmedik şekilde yorulan, aksayan oyuncular mı varmış, hiç farketmiyor. Girecekler, çıkacaklar, bunların yapacakları önceden belli, maçın gidişatına göre bir esneklik yok, yapay zeka yönetiyormuş gibi oluyor Galatasaray’ı.
İkincisi, Sivas maçları çok güzel örnektir. Galatasaray, teknik oynayan takımlardan çok, dirençli, kapanmasını, kontrataka çıkmasını, ikili mücadele kazanmayı bilen takımlara karşı zorlanıyor. Metalist de böyle bir takımdı, Steaua Bükreş de. Bu zorlanmanın sebebi apaçık ortada : Galatasaray fizik olarak güçlü değil.
Yıldız, koşmayan oyuncu fazlalığından dem vurmasın hiç kimse, Sivas maçlarına Galatasaray fiziki kapasiteleri üst düzeyde oyuncularla çıktı. Demek ki antreman eksikliği var, sezona da ikinci yarıya da güçsüz başladı takım. Geriye düşülen maçları çevirmekte zorlanmasının sebebi de bu Galatasaray’ ın. Kalli veya Terim dönemindeki Galatasaray takımları, hocaların şeytani hamlelerinden ziyade, son dakikaya kadar ayakta kalabildikleri için kolay kolay pes etmezlerdi. Tabii necip basınımıza bakarsanız, Skibbe’nin karizmasi yok, oyuncuları ateşleyemiyor, geriye düşse de Galatasaray, tek forvet, bilmemkaç stoper, çift önliberoyla oynuyor. Sudoku yorumcularını geçelim, Galatasaray yönetimine seslenelim, madem Galatasaray teknik ekibine takviye yapmayı çok seviyorsunuz, bir kondüsyoner getirmeyi, -mesela Giovvani’ yi - düşünmez misiniz ?
Bildiğim şu ki, Türkiye’ de herkes bir süperego cenderesi altında. Vasatın egemenliği altındaki toplumun, insaları içinden geldiği gibi değil, “alışıldığı gibi” davranması yönünde müthiş bir baskısı var , özellikle şöhretli insanlar üzerinde..
Neyse Radikal Gazetesi ağızlarını uzatmayıp, sadede gelelim. Michael Skibbe, “alışıldığı gibi” bir figür değil. Mütevazi, nazik, basın mensuplarının arsızlığa varan sorularını bile olgunlukla yanıtlayıp, Galatasaray yönetiminin kendisine yönelik otorite zedeleyici tavırlarına aldırmayan, komplekssiz bir adam.
Galatasaray’ ın bu sezon yıldızlar, yıldız adayları ve papaz olmaya müsait gediklilerden oluşan bir kadrosu var. Bu kadroya, Skibbe karakterinde bir hoca daha uygun olurdu, takımın da kimyası uydu hocayla. Tıpkı geçen seneki Fenerbahçe ile Zico, Real Madrid ile Del Bosque ilişkisi gibi.
Şahsen, oyun anlayışını takımına net şekilde empoze eden hocaları seviyorum. Ersun Yanal, bir takımın başına geçince, kısa sürede o takım Yanal’ın alışık olduğumuz stilinde oynar, bu da kolayca farkedilir. Skibbe’nin de inandığı, pas futboluna dayalı bir anlayışı var ve bunu ısrarla oynatıyor.
Artılarını yazdık, gelelim eksilerine..
Birincisi,Gerets de yapardı aynısını, fikri sabitin her türlüsünden hoşlanmadığım gibi bundan da hoşlanmazdım. Galatasaray, maçların ikinci yarılarına üç yedek oyuncunun ısınmasıyla başlıyor, gidişat ne olursa olsun, bu üç oyuncu giriyor oyuna. Skibbe, ilk yarıda tespit ettikleri doğrultusunda, devre arası yapacağı hamlelere karar veriyor, ve ikinci yarı içerisinde uyguluyor. Rakip, ikinci yarıya taktik değişiklik ile mi başlamış, Galatasaray’da beklenmedik şekilde yorulan, aksayan oyuncular mı varmış, hiç farketmiyor. Girecekler, çıkacaklar, bunların yapacakları önceden belli, maçın gidişatına göre bir esneklik yok, yapay zeka yönetiyormuş gibi oluyor Galatasaray’ı.
İkincisi, Sivas maçları çok güzel örnektir. Galatasaray, teknik oynayan takımlardan çok, dirençli, kapanmasını, kontrataka çıkmasını, ikili mücadele kazanmayı bilen takımlara karşı zorlanıyor. Metalist de böyle bir takımdı, Steaua Bükreş de. Bu zorlanmanın sebebi apaçık ortada : Galatasaray fizik olarak güçlü değil.
Yıldız, koşmayan oyuncu fazlalığından dem vurmasın hiç kimse, Sivas maçlarına Galatasaray fiziki kapasiteleri üst düzeyde oyuncularla çıktı. Demek ki antreman eksikliği var, sezona da ikinci yarıya da güçsüz başladı takım. Geriye düşülen maçları çevirmekte zorlanmasının sebebi de bu Galatasaray’ ın. Kalli veya Terim dönemindeki Galatasaray takımları, hocaların şeytani hamlelerinden ziyade, son dakikaya kadar ayakta kalabildikleri için kolay kolay pes etmezlerdi. Tabii necip basınımıza bakarsanız, Skibbe’nin karizmasi yok, oyuncuları ateşleyemiyor, geriye düşse de Galatasaray, tek forvet, bilmemkaç stoper, çift önliberoyla oynuyor. Sudoku yorumcularını geçelim, Galatasaray yönetimine seslenelim, madem Galatasaray teknik ekibine takviye yapmayı çok seviyorsunuz, bir kondüsyoner getirmeyi, -mesela Giovvani’ yi - düşünmez misiniz ?
2 yorum:
Selamlar.
Öncelikle hayırlı olsun bu yeni blog.
Skibbe'yle ilgili yazıdaki yorumların çoğuna katılıyorum.
Sadece iki nokta:
Fizik güç Sivasspor'un karşılaştırmalı üstünlüğü durumunda. Galatasaray'ın kendi oyununu oynama gücüne karşı koyabileceği iki güçten birisi bu Sivasspor'un. (Diğeri de alan futbolu).
Ancak fizik güçte belirli bir ortalama tutturmak pek mümkün değil. Çünkü insan metabolizmasına paralel olarak inişler gösteren bir kategori. Bu yüzden de programlanabiliyor. Mesela Galatasaray geçen sene fizik gücünü son virajda en üst seviyeye gelecek şekilde programlamıştı. Bu sayede de fizin gücü sezon içinde kendisinden çok daha iyi olan Sivasspor'a beş gol birden atabilmişti.
İkinci nokta. Galatasaray bir sistem takımı, ama henüz bir makina değil. Bu yüzden de takıma girenlerle takımdan çıkanlar arasında hala ciddi farklar olabiliyor. Kanımca Galatasaray'da sistemi işletebilen futbolcu sayısı 14. Ki bunların büyük bir bölümü de defans ve orta sahada. Hücumda bu sıkıntı net olarak görülüyor.
Bu kapsamda ben Skibbe'nin biraz naçar kaldığını düşünüyorum.
Sevgilerimle.
Melih Şabanoğlu
Melih Abi teşekkür ederim değerli yorumların ve iyi dileklerin için.
Bu sezon da cok alt duzeyde baslayip ilk yarinin sonuna dogru yukselen bir form grafigi vardi ancak bu durum Sampiyonlar ligi ve getirisi olan Milyon Eurolara mal oldu.
Subat ayinda oynanacak cok kritik maclar da benzer sebeb ile kaybedilirse, yine ağır bir bedel ödenmiş olur..
Sevgiler
Yorum Gönder