22 Ekim 2010 Cuma
20 Ağustos 2010 Cuma
Hıncal Uluç'a cevabımdır
Nazi Almanyası'nın Propaganda Bakanı Doktor Paul Joseph Göebbels'in ünlü sözüdür : "Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur ve insanların o yalana inanması o kadar kolaylaşır”
Hıncal Uluç gibiler için, bu söze ekleme yapmak gerekir : "Yalan ne kadar büyük bir özgüven ve cahil cesaretiyle söylenirse, ve yalancı kendi yalanına inanacak ruh haline geldiyse, tufaya düsenlerın sayısı o kadar artar"
Hıncal Uluç'un kaleminin ustalığına her zaman hayranlık duymuşumdur, bunu asla inkar edemem. Öte yandan, bu usta kalemini kendi egosunun emrine vermiş olmasına da bir o kadar kızmışımdır.
Hıncal Uluç, aklınızın alabileceği her konuda kendine bir saf seçer ve o safı savunmak için her türlü dezenformasyon, manipülasyon ve ajitasyon yöntemini kullanmaktan imtina etmez.
Eğer bir Anglo-Sakson ülkesinde olsaydık, en büyük yeteneği bir konu hakkında kısıtlı bilgisi olanları etkilemek olan Hıncal Uluç mükemmel bir duruşma avukatı olurdu. Avucuna alamayacağı jüri heyeti olmazdı.
Kanıt mı istiyorsunuz?
Futboldan anlamayanların futbol, tiyatrodan anlamayanların tiyatro, siyasetten anlamayanların siyaset konusunda Hıncal Uluç'un söylemlerine dört elle sarılmalarına bakabilirsiniz.
Avukatlığın bir diğer gereği de bir münazaradaki her iki karşıt görüşü de aynı hararetle savunabilmektedir. Bu da Hıncal Uluç'un bir diğer önemli hasletidir.
Kendisi sütununda savunduğu fikirleri, inandığı için yazmaz. Kendi egosuna hizmet eden pozisyonu alır. Örneğin, kendisiyle yemek yiyen yönetici ve teknik direktörlere toz kondurmazken, yüz bulamadıklarına her türlü saldırıda bulunmaktan çekinmez. Bu iki keskin uç arasında hızlıca yatay geçiş yapmaktan da utandığı görülmemiştir.
Rahmetli Özhan Canaydın, en güzel icraatini yapacak ve Hıncal Uluç'un bu çelişkilerini, spor adamlarına aynı kalıp cümlelerle 20 yıldır nasıl saldırdığını bir derleme kitapla ortaya koyacaktı. Ömrü vefa etmedi.
Bayram değil seyran değil, bu kadar zaman sonra bu Hıncal Uluç analizi nerden çıktı diyeceksiniz. Ben de bir Hıncal Uluç mağduru oldum dostlar, ordan çıktı..
Bugün Vatanda çıkan Hıncal Uluç söyleşisi şu cümleyle bitiyordu :
“Maçtan önce tribünlerde “Sonuna kadar Rijkaard” diye bir pankart asıldı.. Ben pankartı kimin ve neden açtırdıklarını biliyorum.. Eğer sevgili dostum Adnan Polat ararsa ona söylerim.”
Söz konusu pankartı bizim arkadaş grubu açtı. Pazartesi karar verdik, Salı günü para topladık, Perşembe de pankartı açtık, twitterda kanıtları bile var sürecin nasıl işlediğinin. Tek amacımız da başta kendisinin çapsız yorumları olmak üzere, Galatasaray Teknik Direktörü'ne yapılan haksız saldırılara karşı tepkimizi göstermek, hocamıza destek olarak Galatasaray'ın büyük bir fırsatı daha tepmesine karşı oldugumuzu ortaya koymaktı.
Keşke Adnan Başkan Hıncal Uluç'a arayıp sorsa da ben de bu pankartı neden açtığımızı öğrensem..
Hıncal Uluç'a cevabımdır
29 Mayıs 2010 Cumartesi
Galatasaray'da irtica
Galatasaray'da bugün yaşanan tüzük kongresi çok çarpıcı olaylara sahne oldu.
Hepinizin malumu, dün belli bir grubun kongreyi boykot etme tehditi ile tüzük taslağının üyelikle ilgili maddelerinde son dakika değişikliklerine gidilmişti.
Bu grubun itiraz ettiği bir değişiklik neydi?
Galatasaray Kulübüne sorunsuz girme hakkını kullanmaya 5 sene boyunca tenezzül etmeyen (23 yaş sınırlaması meselesi) ve Fenerbahçeli olan (seçiciler kurulu meselesi) olan lise mezunu arkadaşların kulübe üye olmalarının engellenmesine karşı çıkıyorlardı.
Bu yukarıdaki iki sınırlamanın ortakk özelliği nedir? Galatasaray'ı umursamayanların Galatasaray Spor Kulübü'ne üye olmalarının engellenmesi.
Peki bu engellemeden rahatsız olunmasının sebebi nedir?
Basit. Galatasaray'ı umursamayalar, çok kolay bir şekilde "bindirilmiş kıta" haline getirilebilirler.
Şöyle örnekleyeyim, ben de kolay şartlarda, laf olsun diye "Pelikanseverler Derneği'ne" üye olsam, o derneğin menfaatleri hiç umrumda olmaz. Bir abim, kardeşim veya arkadaşım "Ahmet'e karşı Mehmet'e oy ver" diye rica etse, onu kırmam, bir Pazar kahvaltı sonra gider oyumu atarım.
"Pelikanseverler Derneği için hangi başkan adayı daha faydalı?" diye düşünmem.
Bu grup, Galatasaray üniversitesi mezunlarının üye giriş kontenjanı olmasına da karşı çıkıyordu. Galatasaray'da tek hizip, onların hizbi olmalıydı. Bu arkadaşlara şunu hatırlatmak isterim : Böylesi kaliteli bir üniversiteden mezun olan, kimi hukuk kimi mühendislik kimi siyasal bilgiler fakültelerinden mezun olmuş kişilerden hizip olmaz. Hür iradeleri ile karar verirler. Aynı şekilde Galatasaray lisesinde okuyanlar, Tevfik Fikret'in kardeşleri de hizip oluşturmaktan hoşlanmadığı için, siz marjinal kaldınız.
Neyse lafı uzatmadan gelelim bugün yaşananlara.
Bu söz konusu grup, dün aldıkları tavizler karşısısında Galatasaray Spor Kulübü üyelerinin alternatif önergeler verdiklerini görünce kandırıldıklrını, Galatasaray Başkanı'nın kendilerine pusu kurduğunu iddia etmeye başladılar.
Üyelerin verdiği önergelerin demokratik olarak oylanıp geçeceğinden, kendi çağdışı önerilerini muhafaza etmek için çoğunluğu sağlayamayacaklarından endişe ettikleri için de kongreyi sabote etme yoluna gittiler.
Medeni Kanun maddesine göre "tüzük değişikliği için 2/3 çoğunluk aranır" maddesine atıf yaptılar. Önergelerin oylanması halinde kulübü mahkemeye vereceklerini söylediler.
İşlerine geldiği zaman Medeni Kanun'a sarılanların, aynı kanunda geçen "kulüp üyeleri arasında ayrımcılık yapılamaz" maddesine gelince takınacakları tutumu çok merak ediyorum.
Buna ek olarak, "Galatasaray geleneklerini" muhafaza ettiklerini iddia edenlerin, bugün kongrede Galatasaray geleneklerinde yeri olmayan "nümayis, kavga gürültü, küfür, kongreyi sabote etmek, kulübü mahkemeye vermekle tehdit etmek" gibi olaylara imza atmaları kayda değer bir ironidir.
Sevindirici olan ise, söz konusu bu grubun camia içerisinde marjinal kalması ve irticacı olduklarının iyiden iyiye ortaya çıkmasıdır. Camianin önde gelen duayenleri Kongre Divan Başkanı duygun Yarsuvat, Tüzük Komisyonu üyesi Mükerrem Taşçıoğlu, Hayri Kozak gibi isimler bugün bu grubun eylemlerini kınamışlardır.
Umuyorum ki 26 Haziran'da Galatasaray sırtındaki bu tüzük kamburundan kurtulacaktır.
Galatasaray'da irtica
7 Mart 2010 Pazar
Galatasaray'da seçim sath-ı maili
27 Mart'ta Galatasray kongresi var. Üç hafta kala genel bir değerlendirme yapalım :
1- Kabul etmeseler de Galatasaray'ın "liseci" kanadı Adnan Öztürk etrafında kenetlenmiş durumda. Bu seçimi kaybedip, Mayıs'ta yapılacak tüzük kongresinde de istemedikleri bir sonuçla karşılaşırlarsa klüpteki imtiyazlarının elden gideceğinin farkındalar.
2- Liseciler hariç seçmen yapısına bakacak olursak, absürd bir kutuplaşma var.
2006 seçimlerinde Adnan Polat, Canaydın'ın listesine girmiş, Yiğit Şardan'ın seçimi kaybetmesine sebep olmuştu. Adnan Öztürk ise seçimlerden önce Canaydın yönetiminden istifa ederek kendisine cephe almıştı.
Bugün ise Canaydın destekçileri Öztürk'ün yanında, Şardan destekçileri ise Polat yönetimiyle beraber.
3- Matematiksel olarak formüle edecek olursak :
2006 seçimleri Canaydın: 1615- Şardan: 1300 küsür şeklinde sonuçlanmıştı.
1300 küsür oyun tamamına yakını bu seçimde Polat'ı destekler. 1615 kişi içerisinde ise Canaydın'ın kemiklemiş oyları hariç, Polat'a ait oylar (ait derken onun listede olmasından etkilenmiş) da vardı.
Şardan'ın tavizsiz tutumuna karşı liseci olmasa da Canaydın'ı destekleyen liselileri de unutmamak lazım .
Polat, Şardan'ın hatasına düşmediği, liseye karşı ihtimamlı davrandığı için o oyları kaptırmaz diye tahmin ediyorum.
4- Tahmin : Toplu halde üye yapılmış yeni mezun liseliler blok şekilde Öztürk'ü desteklemezse, seçimden sürpriz çıkmaz.
5- Bir de Faruk Süren'in etrafındaki ekip var. Her seçim öncesi adı başkanlık için geçip cesaret edemeyen Ali Dürüst başta olmak üzere o ekipte bir telaş hakim. Adnan Öztürk beklenilenden fazla ses getirdiği için, "madem bir muhalefet potansiyeli var, biz de durumdan vazife çıkaralım, muhafelet yapar gibi görünüp kendimize yakın isimleri seçim listelerine sokalım" kaygısı ile anlamsız açıklamalarda bulunuyorlar.
Sonuç olarak, Galatasaray gelenekleri, başkanlara bir dönemden fazla şans vermek üzerine kuruludur. Yönetim geçen dönemde çok önemli işlere imza atmışken, karşısında böylesi bir muhalefet bulunmasının sebebi, kulübe hakimiyet çatışmasından başka türlü açıklanamaz.
Yine de Adnan Öztürk'ü taşın altına elini koymasından dolayı tebrik etmek gerekir, en azından yalancı pehlivanlık yapmıyor. Bu seçimi kaybetse de iyi bir oy aldığı takdirde kazanacaktır. Pek tanınmadığı Galatasaray camiasına siyasi bir figür haline gelecektir. İlerki dönemlerde daha samimi isimlerle yola çıktığı takdirde seçilme şansı da olacaktır.
Galatasaray'da seçim sath-ı maili
31 Ocak 2010 Pazar
Hazırlık maçı
Galatasaray, eksikler yüzünden büyük bir değişim geçirmek durumda kaldı.
İlk yarıda takımın skor yükünü çeken dörtlünün üçü yok.
Kewell ve Baros sakat, Keita Afrika'dan yarın geliyor.
Elzem olan stoper transferinin yanı sıra, hücuma yapılan Jo ve Giovanni transferleri de bu eksiklerin yerine yapıldılar,şov amaçlı değildi sanılanın aksine.
Sağ ve sol bekler de sakat olunca Galatasaray Denizli maçına bir hazırlık maçına çıkarmış gibi çıktı. Uğur, Caner, Elano, Barış, Giovanni Dos Santos mevkilerini yadırgayan oyuncular olarak göze çarptılar. Maçın son yarım saatinde ise, bir çok mevki değişimine tanıklık ettik.
Uğur sağ bekten sol beke, Caner sol bekten sol açığa, Arda sol açıktan forvet arkasına, Gio Dos Santos ise forvet arkasından santrafor mevkiine transfer oldular.
Tüm bunlardan çıkan sonuç şu :
Frank Rijkaard, rakibin 18 maçta galibiyet alamamasından dolayı Denizlispor'u küçümsemiş..
Maçı bir hazırlık maçı niteliğinde görmüş olabilir, Emre Çolak tercihi de bu yaklaşımın bir kanıtı.
Gelin görün ki futbol, bu tür yaklaşımların genelde cezalandırıldığı bir oyun.
Yeni sistemin getirdiği doğum sancılarıyla Denizlispor'un dirençli oyunu birleşince, telafisi olmayan bir üç puan kaybedebilirdi Galatasaray.
Futbolun bir gerçeği daha var. Şampiyonluk bu tip bıçak sırtı, kötü oynanan maçların kazanılmasıyla gelir.
Yeni Galatasaray'ın gerçek provası Kayseri maçında olacak.
Hazırlık maçı
29 Ocak 2010 Cuma
Kısa bir ara
Bu ara blogu çok ihmal ettiğimin farkındayım, anlayışınıza sığınıyorum.
Hayatımda bir takım değişiklikler oldu, tıpkı Galatasaray gibi..
Şu resmin güzelliğine bakar mısınız?
Kısa bir ara
30 Aralık 2009 Çarşamba
Büyük beklentiler
"Futbol 90 dakika oynanan ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur..."
İngiltere’nin efsane golcüsü Garry Lineker’in bu sözünü futbolla yakınan ilgilenenler mutlaka duymuşlardır.
Devreyi Fenerbahçe’nin önde bitirmesinden ilham aldım, Turkcell Süper Lig’e ve üç büyüklerin genel görünümüne baktığım zaman, bu söz aklıma geldi.
Biraz açalım..
Avrupa futbolunun fenomenlerinden biri, 70’li yıllarda zirve yapmış olan, hala da etkisini hissettiren Almanya - Hollanda rekabetidir.
Almanların fizik mücadeleyi, kondüsyon üstünlüğünü ön planda tutan, pres sonucu rakipten kapılan toplarla kolayca gol bulan, duran topların önem kazandığı futbol anlayışının karşısında, sahanın her yerinde topa sahip olmayı şiar edinen, ezberlenmiş hücüm organizasyonlarıyla ( Johan Cruyff’un ünlü sözünü hatırlıyalım: “En iyi gol, boş kaleye atılan goldür) gol arayan anlayış, yani Hollanda’nın “Total futbolu”
Ersun Yanal’ın sahneden çekilmesi ile bu sezon “total futbol” oynamaya çalışan tek iddialı ekip Frank Rijkaard’ın Galatasaray’ı olarak gözüküyor.
“Alman futbolu” olarak tasvir ettiğim oyun anlayışının etkisinde kalan takımlar ise Fenerbahçe, Beşiktaş, Bursaspor ve Kayserispor olarak göze çarpıyor.
Bu noktada şampiyonluk yolunda favori gördüğüm Galatasaray ve Fenerbahçe’yi karşılaştırmak isterim. Bu takımları favori görmemin iki sebebi var:
1- Kadro üstünlükleri
Özellikle fiziğe dayalı futbol oynayan takımlarda yoktan pozisyon var edecek, skora katkısı yüksek yaratıcı oyuncuların önemi çok artıyor, bu noktada da Alex rakipsiz. Mustafa Denizli boşuna 10,5 numara diye sayıklamadı sezon öncesi, Yusuf çözümünün geçen seneye özel geçici bir durum olduğunu biliyordu. Fenerbahçe işte bu sebeble diğer üç rakibine göre önde, Galatasaray kadrosunda da marka isimler var..
2- İki takımın sezon başında yaptıkları muhteşem seriden sonra yaşadıkları puan kayıplarının, sezonu erken açmaya dayalı fiziksel çöküşten kaynaklanması.
Galatasaray ve Fenerbahçe devrenin sonuna doğru bir toparlanma yaşadılar ve ilk iki sırada bitirmeyi başardılar ligi.
Avrupa Ligi’nde zirveye oynamadıkları, maç yoğunlukları çok artmadığı sürece bir daha böylesi bir çöküş yaşayıp, şampiyonluk mücadelesinde aralarına Beşiktaş, Bursaspor ve Kayserispor’u alacaklarını sanmıyorum.
İlk iki sırayı kimin alacağını tahmin ettim ancak bu sıralamanın nasıl olacağı yönünde bir tahminde bulunmayacağım..
Gördüğüm artı ve eksileri yazayım, sonucun nasıl olacağına siz karar verin:
1) Defans ve defansif orta saha mevkilerinde Fenerbahçe, hücum gücü olarak da Galatasaray çok üstün. Galatasaray akıl almaz defans hatalarıyla gol yiyor, Fenerbahçe de Alex’in kötü oynadığı maçlarda gol bulmakta çok zorlanıyor.
2) Fikstür avantajı Fenerbahçe’de. Galatasaray’a göre daha zorlu deplasmanları atlatmasına karşın, bir puan da öndeler. Galatasaray evinde aldığı üç beraberliği arayabilir. Derbinin Ali Sami Yen’de olduğunu da not düşelim.
Öte yandan iki senedir fikstür avantajı da önemini kaybetti, takımlar kolay farz edilen maçlarda puan kayıpları yaşıyorlar.
3) Bu sezon içerisinde meyvelerini alabilir mi bilemiyorum.. Sabır gösterildiği takdirde Frank Rijkaard’ın Galatasarayı, Daum’un Fenerbahçesi’ne göre gelişime daha açık.
Christoph Daum gerçekçi, Türkiye Ligi’nde yönettiği takımı her zaman kafaya oynatacak bir hocadır. Öte yandan, kariyerini analiz edince unutmamamız gereken birşey daha var :
Üç sezon boyunca inşa ettiği, Rıdvan Dilmen’in her zaman iç geçirerek andığı Aureliolu, Anelkalı, Tuncaylı kadroya oynattığı futbol da çok matah değildi, kayda değer bir Avrupa başarısı da olmadı.
Frank Rijkaard’ın üç sezon sonra oynatacağı futbolu öngörebilir miyiz peki?
Galatasaraylıları heveslendirmemek için bu konuda birşey yazmıyorum, Nietzsche’nin dediği gibi “umut kötülüklerin en kötüsüdür”.
Herkese sağlıklı, mutlu, güzel futbol seyredebileceği seneler dilerim...
Büyük beklentiler
Etiketler:
Christoph Daum,
Fenerbahçe,
Frank Rijkaard,
Futbol,
Galatasaray,
Mustafa Denizli,
Turkcell Süper Lig
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)