21 Ekim 2009 Çarşamba

Maça gideceğinize dağdan inin



Herhangi bir tribün olayına karıştığınız zaman, hatta karışmanıza gerek yok, haksız yere polis tarafından alınsanız bile işlemleriniz sabaha kadar sürer.

Hatta siz suçlu olmayın, herhangi bir konuda şikayetçi olduğunuz zaman ifade vermek için karakolda en az 2-3 saatinizi geçirmek durumundasınız.

Öte yandan, "demokratik açılım" çerçevesinde dağdan inerek Milletvekilleri tarafından coşkuyla karşılanan PKKlıların ifade verme sürecleri ortalama 7 dakika sürmüş.

Velhasılkelam, Pazar günü derbi maça gideceklere tavsiyem şudur :

Herhangi bir şekilde başınız belaya girer de gözaltına alınırsanız, hemen demokratik açılım sürecine dahil olun.

"Uzun zamandır Uludağ'da saklanıyordum, tribün terörünü bitirmek amacıyla yeni indim" diye ifade verin, yarım saatte çıkarsınız..
Share/Save/Bookmark

20 Ekim 2009 Salı

Dalgalandım da duruldum


Öncelikle bir duyuru, futbol yazılarımı bundan sonra ekolay portalında da paylaşacağım. Birinci yazının linki burda

Takımlarımızın form durumları sezon içerisinde değişkenlik gösterse de basınımızın hakkını teslim etmemiz gerekir: Her zaman formdalar...
Çarpıcı manşetler atılıyor, köşe yazarlarının kalemlerinden kan damlıyor, yorumcular ekranlarda esip gürlüyorlar.

Bu sürekli formda kalma durumunun bir de yan etkisi var..

Türk spor basınının arşivlerine şöyle bir göz atacak olursanız, özellikle de büyük takımlarımız hakkında sezon içerisinde yapılan çelişkili yorumlara rastlamanız kaçınılmaz.

Evet, Türk halkı unutkandır..

Tamam, herşeyi abartmayı seven, duygusal, ifratla tefrit arasında ışık hızında seyahat edebilme kapasitesine sahip olan bir toplumuz, ona da kabul..

Yine de birazcık insaf edin sevgili basın mensupları.

Çok değil, 1 ay önce "Dahi" "Türk futbolunun üstüne doğan bir güneş" "Futbol devrimcisi" gibi sıfatlarla selamladığınız teknik adamları, bir iki kötü sonuç sonrası "kompleksli" "inatçı ve futbolu bilmeyen" "korkak" "bilmemne köylüsü, kılığı kıyafeti dökülen şaklaban" ilan etmeden önce, "Yıldızlar Topluluğu" olarak lanse ettiğiniz takımları "Ruhsuzlar Ordusu" olarak yerin dibine batırmadan önce bir soluklanın..

Size kötü bir haberim var:

O dilinizden düşürmediğiniz ve sayfalarca tartıştığınız çift önliberolar, tek forvetler, tabelaya sandığınız kadar etki etmiyor.

Futbolun taktik yanı ve sistemler muhakkak ki önemli, ancak futbolda hatta tüm takım sporlarında, bir gerçeğin önüne geçmek imkansız:

Takımların form durumu, sezon içerisinde birbirini takip eden çan eğrilerini andırır bir şekilde değişkenlik gösterir.

Bu gerçeği kabullenirsek şayet, sezonu 15 Temmuzda açan Galatasaray'ın, Ekim başında Ankara deplasmanında 70. dakikada yürüyecek halinin kalmadığını farkedebiliriz.

Bunu farkedersek ne mi olur?

Kısa süre önce "uzay sistemi" olarak nitelendirdiğimiz Frank Rijkaard'ın 4-3-3'ü için
"B planı yok, haliyle Hikmet Karaman da çözdü sistemi" demeyiz mesela.
Böylece kendimizi rezil etmemiş, okuyucularımıza da saygısızlık yapmamış oluruz.

Aynı şekilde, sezonu Galatasaray'dan iki hafta sonra açmış Fenerbahçe'nin fizik kondüsyon seviyesinin, ne tesadüftür ki Galatasaray'ın tökezlemesinden tam iki hafta sonra düşüşe geçtiğini farkederiz.

Bu durumun, oyunu 70. dakikaya kadar gümbürtüye getirdikten sonra, takımının üstün fizik gücüyle oyundan düşürdüğü rakibini sürklase etmesine yönelik bir oyun planı olan Christoph Daum için ne kadar büyük bir sıkıntı olduğunu kabul ederek, oyuncu değişikliklerini eleştirmekten daha derin yorumlar yapabiliriz.

Takımların sezon boyunca fizik gücü seviyelerindeki değişiklikler ve bu değişikliklerin basındaki sansasyonel yansımalarını araştıracak bir bilimsel çalışmanın çok ses getireceğine inanıyorum..
Share/Save/Bookmark

16 Ekim 2009 Cuma

One minute



Türk Dış Politikası'nda İsrail karşıtı hamlelerin artmasının, "Son Osmanlı Tayyip Erdoğan'ın ayranı kabardı" sığlığında değerlendirilmemesi gerektiğini, Obama yönetiminin taşeronluğunu yaptığımızı düşündüğümü, beş ay önce yazmıştım.

Beş aydan beri söz konusu politika radikalleşerek devam ediyor.
Suriye ile ilişkiler tatbikattan sonra neredeyse entegrasyon anlaşması imzalayacak duruma gelmişken, İsrail Konya'daki uluslararasi tatbikattan çıkarıldı.

Doğrudur, yanlıştır bunu tartışmayacağım, tutarlı olmak kaydıyla hükümetlerin istedikleri dış politikayı gütme hakları vardır, sonuçları da zaman gösterir.

Ancak öyle bir iş yapıldı ki, "one minute" demek durumundayım.

Devlet televizyonunda İsrail karşıtı propaganda dizisi yayınlamak ne demektir Allah aşkına?


İsrail, Yahudi lobisinin himayesi altında bir devlet iken, beyazperde, beyazcam gibi tüm görsel medya da bu lobi tarafından domine edilirken; televizyon dizisi yoluyla İsrail karşıtı propaganda yapmak, Mike Tyson'a yumruk atıp kavga başlatmak kadar haddini bilmez, şuursuz bir eylemdir.

Kıytırık TRT dizisi ile İsrail'e çatmaya kalkarsan, daha ne olduğunu anlamadan Holywood'dan Avrupa sinemasına, uluslararası ağırlığı olan Amerikan dizilerinden yazılı medyaya öyle bir hücüm başlar ki üzerine, "Midnight Express" filmine rahmet okuyup, Oliver Stone'a Antalya Film festivalinde mansiyon ödülü verecek noktaya gelirsin.

Sonra ne mi olur?

Ne olacak, kendi düşen ağlamaz..
Share/Save/Bookmark

8 Ekim 2009 Perşembe

Dertlerin kalkınca şaha



28 Nisan 1960'da Beyazıt'taki İstanbul Üniversitesi kampüsünde öğrencilerin DP iktidarı aleyhine düzenlediği gösteri sonrası çıkan olaylarda can kayıpları yaşanmış, Çetin Altan da ertesi günkü köşesini koca puntolarla "Bugün içimden yazı yazmak gelmiyor" yazarak boş bırakmıştı.

Benim de bir süredir

- Yazılarımızı yazdığımız blogspot sayfasında yaşanan teknik problemin 1 haftada çözülemediği (bilgi çağında skandal bir süredir) ;

- Normalde yasak olan web sitelerine, IMF toplantısında kullanılan bilgisayarlarda ulaşımın serbest olduğu ( köhnemiş dünyaya karşı rezil olmayalım da içeride ne olursa olsun zihniyeti ) ;

- Ankaragücü- Galatasaray maçında belediye başkan destekli tribünlerin, misafir seyircilerin üstüne koca koca taşlar fırlattığı ;

- Bu taşların atılmasından sonra çıkan olaylarda polisle taraftarın çatıştığı, polisle çatışanların daha fazla başa bela olmaması amacıyla kapıların açılmasıyla otobüse binip İstanbul'a gitmesinden sonra; kalan 100-150 civarı kişi hakkında amirlerin "herkes tek tek çıkacak siz de size saldıranları ayıklayacaksınız" dediği ;

- Toplama kampına adam seçen SS subayı tavırlarındaki polisin insanlara "Nasılsın?", "Neden titriyorsun?" gibi sorular sorduğu ve keyfe keder 15-20 kişiyi göz altına aldığı ;

- Evrensel düzeyde saygı duyulan bir futbol adamına, bir hafta dediği öbür hafta dediğini tutmayan ulemaların saçma sapan eleştiriler yönelttiği, daha da acısı kitlelerin bu zırvalardan etkilendiği ;

bir ülkede içimden yazı yazmak gelmiyor.

Verdiğim geçici rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.
Share/Save/Bookmark