26 Haziran 2009 Cuma

Haftanın Sözü



Bir mücadelede başarılı olmanın birçok unsuru vardır. Liderlik birinci derecede önemlidir. Kalan herşey ikinci derecedir.


Bertolt Brecht

Share/Save/Bookmark

22 Haziran 2009 Pazartesi

Allah'ın sopası yok



Galatasaraylı futbolcular, bu kadar kaliteli bir kadroya rağmen kendilerini işlerine vermeyip, birbirlerine düşmek suretiyle Turkcell Süper Lig beşincisi olmanın cezasını çekiyorlar.


Avrupa Ligi ön elemesinde rakip Tobol Kostonay; Kazakistan ekibi. Şehir ülkenin kuzey bölgesindeymiş, Sibirya sürgünü diyebiliriz.


Galatasaray yönetimi ise ne kadar vizyoner olduğunu bir kere daha gösterdi.

Bir Dostoyevski romanından uyarlanma herhangi filmde karakter oyuncusu olarak Sibirya'ya sürülmüş kürek mahkumunu canlandırmaya fiziği çok müsait olan Gökhan Zan'ı transfer ederek, kuraya ivedilikle tepki vermiş oldular..


Kazakistan'ı UEFA'ya alanlara da selamlarımı gönderiyorum..

Share/Save/Bookmark

20 Haziran 2009 Cumartesi

Ormanların kralı aslan



Avustralya'nın da kralı koaladır. Yaşasın tembellik!

Share/Save/Bookmark

19 Haziran 2009 Cuma

Nasıl bir psikolojik savaş bu?



Havaların ısınması, keyifsizlik, alkol tüketiminin artması derken yazıları aksattık, eksikliğini hisseden varsa affola.


Yazıları aksatmamızda gündem boşluğunun da etkisi var muhakkak.


Sonuna geldiğimiz hafta gündem biraz hareketlenir gibi oldu :

Haftanın en önemli hadisesi, hükümet ve Fethullah Gülen cemaatini bitirme planlarının yazılı olduğu iddia edilen "belge" olayı idi.


"Darbeye elbette karşıyız, böyle birşey varsa sorumlular cezalandırılmalı, belgenin doğruluğu araştırılmalı, ordu gözbebeğimizdir, Türkiye'ye demokasi ne zaman gelecek, cuntalara hayır"


Yukardaki beylik cümlelerle dolu onlarca klişe yazı çıktı gazetelerde..

Yazarları da hoşgörmek gerekir, konu sıkıntısı çekiyorlar..Kalemlerin hemen hepsinin de dokunamayacağı bam telleri var. Bu şartlar altında da hiçbirşey söylemeden konunun etrafında dolanıp duruyorlar şekil 5'te görüldüğü üzere.


Biz lafı geveleyip uzatmadan fikrimizi direkt olarak söyleyelim.


Söz konusu belge gerçek de olsa, sahte de olsa farketmez: Olay, Taraf gazetesi eliyle yürütülen psikolojik bir savaştır.

Bu belge karşısında veryansın edenlerde samimi bir demokrasi kaygısı olsa, yapılması gereken belgeyi basına sızdırmak değildir.
Olayı gizlice soruşturmak, sorumluları cezalandırmak, gerekirse de komuta kademesinin istifasını istemektir.


Tayyip Erdoğan ile İlker Başbuğ'un görüşmesinin olumlu sonuçlanması, sonra da AK Parti'nin savcılığa başvurması gibi manevralar ise yalancı pehlivanlıktan ibarettir.


Kamuoyu nezdinde Silahlı Kuvvetler'e karşı yürütülen psikolojik savaşın zamanlaması da dikkat çekici.

Zira sonbaharda AK Parti'ye açılması muhtemel kapatma davasının dedikodusu iyice ayukka çıktı.

O davadan önce bürokrasiye karşı bir baskın taaruz ile mevzi kazanma çabasına girmiş olabilirler.


Peki başarılı olacaklar mı?

Militer mantığa uzak biri olarak, askerin hakkını verdiğim bir yönü vardır :

Psikolojik savaşı iyi bilirler.


O yüzden, Silahlı Kuvvetler içerisinde hükümet ve cemaat karşıtlığını radikal düzeyde yaşayanların, şu anda kendilerine karşı yürütülen psikolojik savaş karşısında kahkahalarla güldüklerini düşünüyorum.


Neden mi?


İki sebepten..


1- İçlerinde darbe yapma veya muhtıra verme heveslisi olanlar varsa, en sevdikleri ortam oluşmuş durumdadır.

Darbeler tarihine bakarsanız, hemen hepsinde müdahele öncesi darbe söylentileri, türlü dezenformasyonlar eşliğinde uzun süre tartışılmıştır.


"Şuyuu vukuundan beterdir" sözü darbe ortamı yaratmak için fazlasıyla geçerlidir.


2- Silahlı Kuvvetler gibi kapalı devre yaşayan topluluklarda, kendilerine yönelik bir saldırı olduğu hissi uyanırsa, tüm görüş ayrılıkları unutulur ve sıkıca kenetlenilir.


Bir kediyi duvara sıkıştırır ama tamamen etkisiz hale getirmezseniz sizi tırmalar.


Elinde tüfek olan birini köşeye sıkıştırırsanız şayet, en iyi ihtimalle kafanıza dipçikle vurur.


İran'daki gelişmelerin de Türkiye'ye yansımaması imkansız.


Yaz boyunca konu sıkıntısını fazla çekmeyeceğiz gibi gözüküyor.

Share/Save/Bookmark

12 Haziran 2009 Cuma

En iyi dostum



Hava çok sıcak ve nemli.


Kriz var, tahsilat yok, tahsilat olmayınca huzur yok.
Özellikle Cuma günleri çok tatsız geçiyor, ticaret yapanlar bilir.


Geçen hafta Rijkaard transferi açıklanmıştı, Cuma'yı ve haftasonunu keyifli geçirdik.
Bu haftasonu transfer haberi yok, maç yok, neylesin bu deli gönül?


En iyi dostumuza başvuralım en iyisi, bu mevsimde Ege'de içmenin tadı ayrıdır ama nankörlük etmeyelim, Boğaz'a atalım kendimizi..


Başımızda kavak yelleri esiyormuş, essin!

Adam sen de; keyfimiz yerinde..

Share/Save/Bookmark

10 Haziran 2009 Çarşamba

Rijkaard'ı beklerken



Doğu toplumlarında, bir "kurtarıcı" nın gelip dertlere derman olacağı beklentisi her zaman canlı olagelmiştir. Siyasette, sporda, iş hayatında bu durum her zaman aynıdır. Ortadoğu'dan yayılan "mesih" inancının coğrafyanın bilinçaltına kuvvetli bir etkisi olduğu kesin.


Micheal Skibbe takımın kontrolünü kaybettiği andan beri, Galatasaray takımı dağılmış bir görüntü çiziyordu. Bu dağılmanın giderilmesi için bir kurtarıcıya ihtiyaç olduğuna dair ruh hali hakimdi camiada.


Frank Rijkaard böylesi bir kurtarıcı özelliğine sahip midir, onu çeşitli cephelerden bakarak tartışalım.


1) Adnan Polat ve camia cephesi


Adnan Polat ve Adnan Sezgin'in teknik direktör konusunda yanlış seçimler yaptıklarına yönelik eleştiriler artmıştı. Çok da haksız değillerdi eleştiri sahipleri; 92-93 sezonundan beri Kalli hariç Polat'ın getirdiği tüm hocalar yetersiz kaldılar ve bir sezondan fazla görev yapamadılar.

Frank Rijkaard ile beraber "sözlerini geçirecekleri hoca getiriyorlar" eleştirisi rafa kalkmış oldu.


Öte yandan, hoca seçiminden veya herhangi bir icraatinden bağımsız olarak, klüp içinde Adnan Polat yönetimini her şartta devirmek isteyen kanat, bunun hazırlığını toplu üye alımı ve imza toplama gibi kampanyalarla başlatmıştı. Takımın başarısızlığı sayesinde saflarını sıklaştırıyolardı ki, Adnan Polat'dan kuvvetli bir karşı hamle gelmiş oldu.


Aynı kesim, iki sezon önce Haldun Üstünel'i klüpten ihraç etmeye kalkmıştı.

Yanlış duymadınız, bu klübe en büyük yararları rakının yanına beyaz peyniri duble söylemek olanlarla kötü niyetliler birleşti, Galatasaray'a Kewell, Baros ve Rijkaard'ı getirecek olan adamı ihraç etmeye kalktı.


2) Taraftar cephesi


Bu kadar iyi bir kadronun ligi beşinci bitirmesi ve Kadıköy'de UEFA finali rüyasının Hamburg gibi travmatik bir maçla sona ermesi taraftarın moralini çok bozmuştu.

Şimdi ise herkesin yüzü gülüyor. Zira Chelsea veya Milan ile anlaşsa kimsenin yadırgamayacağı bir teknik direktör, Galatasaray'a geldi.


Hele Rijkaard Galatasaray'a imza atmışken rakiplerinin " bonservis hakkını alırız, oteli basmayı biliriz, küçük Çakarla çık" söylemleriyle süslü bir Mehmet Topuz kavgasıyla uğraşıyor olması, UEFA' nın alındığı sezon Fenerbahçe'nin Pendik'e elenmesini hatırlatır bir keyif veriyor Galatasaray taraftarına.


3) Futbol takımı cephesi


Takım, fiziksel ve mental olarak dağılmıştı. Kimsenin inkar edemeyeceği bir yerli- yabancı ayrımı yaşanıyordu takım içerisinde. O sebeble aylardır kariyerine kimsenin itiraz edemeyeceği, mümkünse takımda en çok parayı kazanan bir ismin gelmesi gerektiğini savunuyordum.

Bunu savunurken de sürekli örnek verdiğim isim "Rijkaard" idi, hatta haber açıklandıktan sonra şu an Çin'de bulunan bir arkadaşımdan "kalbin temizmiş" diye bir SMS aldım. Blogdaki anket sonuçları da kariyerli hocayı işaret ediyordu.
Herkesin istediği oldu : futbolcu ve teknik adam olarak efsane olmuş bir isim, hem de kendisi kadar değerli bir isim olan Neeskens gibi bir yardımcıyla geldi.

Takım şüphesiz silkenelip kendine gelecektir: Rijkaard Lincoln'u yollasa, Arda'yı PAF takıma gönderse, Sabri'yi tek santrafor oynatsa, herkes saygı duymak durumunda.


4) Medya cephesi


Çok zor duruma düştüler. Galatasaray'ın oyuncu ve hocalarını aşağılamayı adet haline getirenlerin karşısında artık Skibbe yok, Rijkaard var. Yaptıkları her absürd eleştiri ile komik duruma düşecekler.


5) Rijkaard cephesi


Yukarıdaki tüm maddelerin sonucu Rijkaard'ın muhtemelen Galatasaray'ın aradığı kurtarıcı olacağını gösteriyor.

Ne var ki Rijkaard, bir total futbol ekolü temsilcisi. Bir kurtarıcıdan beklendiği üzere herşey bir anda düzelmeyecek, istediği sistemin oturması zaman alacak. Basın toplantısında en çok "step by step" tabirini kullanması tesadüf değil.


Neyse ki durumun farkında olan sağduyulu kesim, ki en önemli temsilcileri Başkan Adnan Polat, sabır çağrısı yapıyor.


Yolu açık olsun

Share/Save/Bookmark

8 Haziran 2009 Pazartesi

Haftanın Sözü



Umut iyi bir kahvaltı, kötü bir akşam yemeğidir.


Sir Francis Bacon

Share/Save/Bookmark

4 Haziran 2009 Perşembe

Welcome



Share/Save/Bookmark

3 Haziran 2009 Çarşamba

Bile Bile



Birarada olabilmek ne mümkün
Birarada kalabilmek imkansız
Seneler alıp gitmiş
Ne var ne yoksa herşeyi

İnanılmaz, değişen ben miyim
İnanılmaz, bu yabancı da kim
Sen misin böyle uzak
Veda sözleri söyleyen

Geri dönmek inan işten değil
Hani var ya tutamazsın kendini
Bir ümitle ya olursa dersin hep
Bile bile herşeyin bittiğini


Sonradan kor sonradan kor
Ayrılıklar an be an
Akıp gider akıp gider
Zaman sana aldırmadan

Yolun açık olsun Büyük Kaptan

Share/Save/Bookmark

1 Haziran 2009 Pazartesi

Fiyasko bir sezondan sonra Galatasaraylılar için züğürt tesellileri



1- Son yedi sezonun en başarılı Avrupa performansını yaşadı Galatasaray. Benfica, Hertha Berlin deplasman galibiyetleri, Olimpiakos'un devrilmesi, Fransa şampiyonunun mucizevi bir maçtan sonra elenmesi gibi nefis zaferler yaşandı. 15000'den fazla takım puanı toplandı.
Amacın "Türk olmayan takımları yenmek" olduğu hatırlandı.


2- Araya nifak sokulana kadar Kewell, Arda, Baros ve Lincoln dörtlüsü Cihanla Orhanla paslanmış gözleri yeniden açtı.


3- Yedi sezon sonra Galatasaray'dan gol kralı çıktı. Baros o kadar iyi bir futbolcu ki, diğer özelliklerinin yanında gol vuruşu sıradan kalıyor. Ona rağmen bir de gol kralı oldu.


4- Asist kralı da Galatasaray'dan. Lincoln'un oynamasına yarım devre müsaade edildi, yoksa lig tarihinin asist rekoru da kırılacaktı herhalde.


5- Fenerbahçe şampiyon olamadı.


6- Fenerbahce yine kupayı alamadı, eğlence devam ediyor.


7- Sivas şampiyon olamadı. Bülent Uygun son maç Ali Sami Yen'e "şampiyon hoca" sıfatıyla Caligula edalarıyla çıksaydı, cinnetlerden cinnet beğenmek durumda kalacaktı Galatasaray taraftarı.


8- Arda Turan'ın yükselişi sürüyor, bu konuda kanıt arayan varsa şayet :
Basın kendisine olan saldırılarını sıklaştırdı.


9- Hakan Balta istikrar idolu olma yolunda ilerliyor. Euro 2008'de Türkiye Milli Takımı'nda oynayıp da sakatlık, sinir krizi, form düşüklüğü gibi sorunlar yaşayamayan tek örnek. Linderoth'a söyleyin İsveç pasaportunu bu adama devretsin.


10- Hagi. Skibbe sonraası kısa vadeli görevi kabul etmedi, kendini meze yaptırmadı.
Bir gün elbet buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak.


19- Harry Kewell. Kelimeler kifayetsiz kalıyor. Sezonun en büyük güzelliği.

Share/Save/Bookmark