27 Şubat 2009 Cuma

Nasıl böyle bir imanı boğar?



Galatasaray'ın Avrupa geleneğinden, o maçları farklı oynadığından bahsetmiştim geçen hafta.

Bir başka gelenek ise, Ali Sami Yen stadyumunda oynanan epik Avrupa Kupası maçlarıdır. En az futbolcular kadar, bu maçlara kendilerini adayan taraftarların yarattığı sinerjiyi anlatmaya, kelimelerim kifayetsiz kalıyor.

Dün Samiyen'de Neuchatel maçı gibi, Milan maçı gibi, Real Madrid maçı gibi bir epik hikaye izledik..


1. Perde - Kara Bulutlar


Büyük Kaptan, yuvasına dönmüş, taraftarlar onu coşkuyla selamlamaktadır. Bu coşku, 18. saniyede gelen golle, yerini şoke olma duygusuna bırakır. Meira, eğreti oyununu sürdürmektedir. Büyük Kaptan iki elini ağzına götürüp ıslık çalar ve oyuncularını yüreklendirir. Takım silkelenir, ancak kara bulutlar henüz dağılmamıştır, direkten dönen top, üstüne Galatasaray'ın kalkanı Mehmet Topal'ın sakatlanması.. Bir başlangıç bu kadar şanssız olabilir mi?


2. Perde- Oz Büyücüsü


Sahneye Oz büyücüsü girer. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Sağlı sollu ataklar, Arda'nın seyircinin uğultusunun ittirmesiyle giren golü. Çok geçmeden büyücüden sihirli bir gol. Bordeaux dağılmış, futbolda neden mola yok diye üzülürken, imdatlarına yetişen devre arası.


3. Perde- Büyük Taarruz


Şark cephesinde değişen birşey yok. Sağlı sollu hücumlar, başrolde Arda Turan, yardımcısı Cassio Lincoln. Arkada dört ciğerli Barış Özbek varken, hücumcuların içi rahattır.
Üçüncü gol gelir, yine Arda Turan.


4. Perde Rehavet


Tribün rahatlamış, türkülere geçmiş, takım şov yapmaya meyletmiştir, yorgunluk da gözlenmektedir. Ne var ki futbol, şımarıklığı affetmez, beş dakikada yenilen iki gol.
Ama olsun, herkes biliyor ki bu maç böyle bitmez, havada buram buram zafer kokusu var, Ali Sami Yen müdavimlerinin alışık olduğu.


5. Perde Nakavt


Bülent Korkmaz'ın savaşçılarının, bu sene pek göremediğimiz geriden gelme, maçı çevirme duyguları pes etmemiştir.
Nihayet, Bordeaux'u nakavt eden son darbe, istenmeyen adam Sabri'den gelir.
Takımı bağırlarına basar tribünler, Sabri kırgın, döner gider. Kaptan arkasından seslenir ,ıslık çalar, Sabri duymaz veya duymamazlıktan gelir ve içeri girer. Lincoln, Arda tezahüratları sürerken galibiyet kutlanır ve herkes içeri girer.

İki dakika sonra ne görelim? Büyük Kaptan kulağından tutmuş, Sabri'yi getirmiş.. İkisi çıkarlar tekrar, sahneyi Sabri'ye bırakıp çekilir Cesur Bülent. Ondan sonrası Sabri'nin kendinden geçişi.

Mutlu Son..

İşin epik kısmı bu kadar, biz de lafı toparlarken, biraz gerçekleri hatırlayalım. Galatasaray'da fizik kondüsyon problemi var, sürekli çoğalan sakatlıklar da cabası. Son maçta, değişen hocanın ve bu hocanın kişiliğinin getirdiği ekstra motivasyon ile müthiş bir tempo yakalandı ancak moral motivasyonun kalıcı olması, uzun vadede imkansız.

Galatasaray, Konya deplasmanı tarzı; konstrasyon sağlamakta zorlandığı, ağır zeminlerde oynanan tüm maçları kaybetti. Bu maçta göstereceği olumlu/olumsuz performans, ligin sonuyla ilgili bize önemli bir ipucu verecek..

UEFA Kupası ne mi olur? Bahsedilen sinerji, yabancı yıldızlara da sirayet etti. Örneğin, Baros gibi bir isim, baldırında krampon çivisi ve altı dikiş ile, sahanın en çok koşan oyuncusu oldu.
Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler..

Share/Save/Bookmark

26 Şubat 2009 Perşembe

Live with chivalry



"Live with chivalry" Chivas Regal'in yeni reklam sloganı.

Chivalry' nin anlamı şovalyelik ;onur ve yücelik anlamına da geliyor, zaten Orta Çağ'da şovalye olmanın gereği idi bu hasletlere sahip olmak..

Bizde "adam olmak" diye tanımlanan değerler bütününün, batıdaki karşılığıdır şovalyelik.

Batıda tüfek çıktı mertlik bozuldu; şovalyelerin torunları uzak kıtalarda, onları Tanrı zanneden yerlileri katletti. Şarkta ise Çetin Altan'ın dediği gibi, şovalyelik veya düello kültürü olmadı hiçbir zaman, pusu geleneği oldu.

Bunları düşünürken viski içmek iyidir. Dünyada ve ülkede yaşananlara fazla şaşırmanıza engel olur..

Reklam kampanyasını çok beğendim..

Share/Save/Bookmark

23 Şubat 2009 Pazartesi

Bülent Korkmaz'ın kolu



Kimileri, Büyük Kaptan'ın Gençlerbirliği antrenörü iken Galatasaray'a gol attıktan sonra yumruk göstermesiyle ilgili spekülasyon yapmayı sürdürüyorlar. O yumruğun adresi de aşikardı aslında, velhasıl üstüne alınmaya meraklı çok kişi varmış..


Korkmaz ve kol kelimeleri benim için, 17 Mayıs 2000'de Kopenhag'da çıkan ve yarım saat sonra UEFA Kupası'nı kaldıran kolu çağrıştırıyor sadece.


Yine de diğer konuyu uzatma eğiliminde olanlara birkaç hatırlatmam olacak :


Bazıları gibi, ekmek yediği yere ihanet edercesine; eski takımına karşı motivasyonsuz olacağına, varsın kol göstersin..


Başkaları gibi, televizyon ekranlarında, Galatasaray'ın yatak odasında olanları, Esra Ceyhan'a çıkmış dedikoducu mahalle kadınları tarzında "O az para alıyor, bu çok prim alıyor, yerliler,yabancılar, vır vır, dır dır" şeklinde konuşacağına, varsın kol göstersin..


Bir takım kompleksliler gibi, Galatasaray'da bir dönem istihdam edilmiş olmak sayesinde işgal etmekte olduğu yorumcu koltuğunda, şu anki kadroda veya yönetim kurulunda bulunanlar arasında, sevdiklerini yüceltip sevmediklerini yereceğine;hatta Galatasaray yenildiği zaman sevincini gizleyemeyeceğine, varsın kol göstersin..


Bülent Korkmaz bunların hiçbirini yapmadı. Sadece sustu ve işini yaptı. .

Tıpkı satış listesine konulup, klüpte kalmak için bonservis bedelinin %20'si karşılığında
(50000 Dolar) oynadığı ve nihayetinde UEFA Kupası kaldırdığı zaman olduğu gibi.


Tıpkı sebebsiz yere kadro dışı bırakıldığı zaman olduğu gibi.


Tıpkı, bir jubile bile teklif edilmeden klüpten uzaklaştırıldığı, üstüne üstlük de "Afrika'da herhalde, ulaşamıyoruz" diye pişkince alaya alınmaya çalışıldığı zaman olduğu gibi.


Sustu ve işini yaptı.. "Sana ihtiyacımız var" dendiğinde, koşarak geldi...


O yüzden yumruk da gösterse, kol da bacak da..

Hakkı ödenmez..







Share/Save/Bookmark

Bülent Korkmaz, biz de..



Galatasaray'da direksiyon hakimiyetinin kaybolmasından sonra duvara toslamış arabayı, yola sokmak için seçilen kaptan, büyük kaptan da olarak bilinen Bülent Korkmaz oldu.


Mükemmel bir sporcu kişiliğine sahiptir ve tanıdığım en büyük Galatasaraylıdır Bülent Korkmaz, UEFA'yı aldığımız sene, takımdan ayrılmamak için 50.000 Dolar'a oynayacak kadar..

Kötü oynadığı çok olmuştur, 20 senelik Galatasaray kariyerinde ancak kanının son damlasına kadar herşeyini vermeden oynadığı hiç olmamıştır, cesur yüreğin..


Bu hamlenin artılarını ve eksilerini düşünecek olursak, önce artılar:

1) Psikolojik faktörler bir yana, Bülent Korkmaz, Kayseri Erciyes performansı ile, iyi bir hoca olma potansiyeli taşıdığını göstermiştir. Ligin dibine yerleşmiş takımı kupada final oynattı. Korkunç bir hakem performansıyla kaybettiler kupayı, aynı şekilde ligde mucize bir şekilde kalacaklarken yine hakem kararları sonucunda başaramadılar.

2) Bu takımın, birleştirici bir kaptana ihtiyacı vardı, efsane kaptan hocalığın yanı sıra aynı zamanda bu görevi de görecektir.

3) İş disiplini üst düzey bir insan, bunun yanı sıra, eğilip bükülmeyen, adam gibi adamdır Bülent Korkmaz.. Bu sezon Galatasaray'ın en büyük problemi olan maçlara konsantre olamama durumu, onun liderliğinde yaşanmayacaktır.


Çekincelerim ise iki tane :


1) Kendisiyle tanışma imkanı bulduğum yemekli bir toplantıda, kişiliğine hayran bıraktı bizleri. Bununla beraber, Galatasaray konusunda, yerli oyuncuların abisiymiş gibi bir yaklaşım içerisindeydi. Bu ruh halinden sıyrılıp, artık bütün takımın hocası olduğunu hissedip hissettirmesi gerekir.

2)Hiçbir takımı bir sezon boyunca çalıştırmadı. Bunun getirdiği tecrübesizliğin doğurabileceği hataların sonucunda, en ufak hatasından dolayı bile üstüne çok gelinecektir. Mevcut Galatasaray yönetiminin de hocalarına sahip çıkmama konusundaki sabıkasını düşünecek olursak, Bülent Korkmaz'ın tek kredisi, Galatasaray'daki eşsiz kariyeri olacaktır.

Share/Save/Bookmark

21 Şubat 2009 Cumartesi

Şampiyonluk bir gelenektir



Trabzonspor, evinde Denizlispor'a yenildi. Hem de ,bu güne kadar 10 deplasmanda 1 puan çıkarabilmiş Denizli'ye..

Ersun Yanal beğendiğim bir hoca, bu güne kadar gittiği her takıma kişiliğini aksettirdi, nasıl hücum edeceğini ezberlemiş takımlar yarattı. Hocanın en büyük handikabı, sezonun önemli bir bölümü yüksek tempoyla oynayan takımlarının, belli periyodlarda çöküşe geçmesi. Trabzonspor, iki üç haftadır istediği sonuçları alsa da tehlike sinyalleri veriyordu. Bu sinyallerin çöküş sinyalleri olup olmadıkları bir iki hafta içerisinde belli olur.

Form düşüklüğünün yanı sıra, Trabzonspor ve Sivasspor'un yaşayacağı sorun, şampiyonluk geleneğinden gelmiyor olmaları. Futbolcular da taraftarlar da fotofinişe yaklaştıkça strese giriceklerdir. Trabzonspor taraftarı maç içerisinde kötü bir sınav verdi her zamanki gibi, oyundan çıkanları yuhalamak, yedek oyuncular lehine tezahurat yapmak gibi sahada oynayan takımı dinamitleyen hareketlerden kaçınmadılar. Demek ki, 95-96 sezonunda evlerinde kaybettikleri iki maçla verdikleri şampiyonluktan ders almamışlar.

Bunların hepsi şampiyonluk geleneğinin unutulması ile ilgili. Devlet geleneği gibidir bu, başka bir yazı konusu olacak kadar derin anlamlar içerir.
Beşiktaş da bu geleneği kaybetme yoluna girdi gerek oyuncuların gerek taraftarların stres yönetimi konusundaki yaklaşımları, şampiyon olamadıkları uzun zaman zarfında çoğu zaman yıkıcı etki yarattı.

Bu gidişle, iki takımın domine ettiği İskoçya tarzı bir Süper Ligimiz olur. Bu sene de Galatasaray ve Fenerbahçe'den biri, bu kadar sorun ve puan kaybına rağmen şampiyon olurlarsa; turnasol kağıdının rengi değişiyor demektir.

Share/Save/Bookmark

19 Şubat 2009 Perşembe

Galatasaray ve ıspanak



Başarılı ve geleneği olan her kurum gibi, Galatasaray'ın da DNA'sında kuruluş felsefesi kayıtlı durumda. Türk olmayan takımları yenmek üzerine konulmuş vizyon, 104 yıl sonra da güncelliğini koruyor. Bu sebeble Avrupa mücadelesi Galatasaray için farklıdır. Her ahval ve şeraitte, işin içerisinde bir Avrupa maçı olunca, Galatasaray aslan kimliğini hatırlayıp, pençelerini çıkarıyor (Bunun tek istisnası, Galatasaray'ın DNA'sına uyuşmayan ve bir kangren gibi kesilmesi gereken Canaydın döneminde yaşandı, şu anda 5 yılın enkazı kaldırılıyor).


Başka bir deyişle, Temel Reis ile ıspanak arasında ilişki, Galatasaray ve Avrupa maçları arasında da var. Türkiye'deki deplasman performansıyla, Avrupa'dakini karşılaştırın. Biraz diş gösteren Antalya, Sivas gibi takımlar karşısında dağılan Galatasaray ve dün mücadelesi ile Şampiyonlar Ligi seviyesinde oynayan Bordeaux'u bezdiren Galatasaray; farklı iki takım görüntüsü çizdi. Hadi yıldız oyuncuları anlayabilirim, maç seçme hususunda. Gelin görün ki Mehmet Topal ve Barış gibi görev adamlarının bambaşka kimliğe bürünmesi, Skibbe gibi kariyeri boyunca her takıma saygı göstermesiyle ünlü bir hocanın,taktik açıdan sadece Avrupa maçlarında risk alıp doğruları bulması; ancak ıspanak teorisiyle açıklanabilir.


İdeale yakın bir deplasman performansı çizdi Galatasaray, Kewell'ın pozisyonu veya Baros'a yapılan penaltı ile öne geçip turu da koparabilirdi; öte yandan ilk 15 dakika üçlü savunma sistemi oturana kadar gol de yiyebilirdi. Baros'un mecburen çıkması ve hazır olmayan oyuncuların yorulması sonrası zora giren ikinci yarıda herşeye rağmen, Bordeaux gibi bir takıma karşı asgari düzeyde pozisyon verilerek; istenilen sonuç alındı.
Dün oynayan kadroya Hakan Balta'nın da eklenmesiyle, Ali Sami Yen'de her takımı yenecek potansiyeli var Galatasaray'ın.

Son bir not; Erman Toroğlu ve Şansal Büyüka'nın Galatasaray'a besledikleri husumet nevrotik boyutlara gelmiş .Her ikisi de açık bir penaltıyı vermeyip, çok da kötü maç yöneten hakemin yönetimini övmüşler; hem de Wendel'in hakemi alkışlamasına sarı kart göstermediği pozisyonu öne çıkararak. Sanki bu gibi pozisyonlarda "hakem otoritesi zedeleniyor" diye ajitasyon yaparak, Türk futbolunu dinamitleyen onlar değil de Karagöz ile Hacıvatmış gibi..

"İki şeyin sonu yoktur. Biri Evren, diğeri insanın aptallığı. Birincisinden o kadar da emin değilim." diyen Albert Einstein medyanın bir bölümünün yüzsüzlüğü hakkında nasıl bir formül geliştirirdi acaba?

Share/Save/Bookmark

Tribünlerde coşacaksın



Sylvia van der Vaart

Share/Save/Bookmark

16 Şubat 2009 Pazartesi

Brüksel'in yolları taştan..

Çarşaf,Kuran Kursu açılımları derken, Deniz Baykal bir de denizaşırı açılım yapmaya karar vermiş olacak ki Brüksel'e gitti. Avrupa Birliği'ne aday bir ülkenin sosyal demokrat partisinin liderinin Brüksel'e gitmesinde ne var, bunun neresi açılım, insanı ısıran köpeği değil, köpeği ısıran insanı anlat diye soracak olan okuyuculara, ilginç bir bilgi verelim de hem biz rahatlıyalım, hem de onlar . Sayın Baykal, Brüksel'e son olarak 22 Nisan 2004'te Avrupa Sosyalistleri Partisi 6. Kongresi'ne katılmak için gitmiş.


Yılmaz Özdil'e atıf yaparak, o tarihte doğan çocuklar ilkokula başlayacak, dolar şu kadardı euro bu kadar, Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı idi, değişmeyen tek şey ise Fenerbahçe Türkiye Kupası'nı alamamasıydı gibi istatiklerle yazıyı sonlandırabiliriz ancak gözden kaçan bir tespiti yapmadan bitirmeyelim :

2002 yılında seçimi kazanan AKP, tek başına iktidar olsa da bürokrasi sınıfı bir başka deyişle "kurulu düzen", gerçek anlamda muktedir olmasına müsaade etmiyordu.CHP de bu sınıfın temsilcisidir malum. Hükümet çözüm yolu olarak, köprüyü geçene kadar, meşruiyet kazanmak adına, AB konusunda çok istekli görünme yolunu seçti.

İkinci seçim kazanılıp, Çankaya, YÖK gibi kritik mevziler de düşürülünce; hükümet köprüyü geçtiğine inandı ve AB ile ilişkilerini soğuttu; öte yandan AB'nin de hükümete "Fazla naz aşık usandırır" kozu vermesi de göz ardı edilmemeli bu noktada.

Tüm bu süreçte, AB konusunda mesafeli kalmayı tercih eden CHP, hükümetin ipleri eline aldıktan sonra bu ipleri kendi dayandığı sınıfın boynuna dolayacağını anladı ve her geçen gün daha fazla oranda antidemokratik yaklaşımları ensesinde hissetmeye başladı. Tüm bu gelişmeler ışığında, Baykal'ın Brüksel çıkartması sürpriz olmamalı.

Biz yine de siyasi partilerimizin, asıl çözümün, zora düştükleri zaman, Türkiye'ye yaklaşımı samimiyetsiz, istikbali de meçhul olan Avrupa Birliği'ne sığınmaktan ziyade, ülkede sorunsuz bir demokrasi ortamı yaratmak olduğunu kavramalarını umut etmeye devam edelim, fakirin ekmeğidir umut.

Share/Save/Bookmark

İyi bir jokey olmak için daha önce at olmak mı gerekir?



Jose Mourinho'nun kendisine yönelik futbol oynamadığı için iyi bir teknik adam olamayacağı şeklindeki eleştiriye verdiği yanıt..

Portekizli'yi kimisi ukala bulur, kimisi de oynattığı futbolu fazla defansif bulur.

Sezar'ın hakkı Sezara. Ezelden beri sirk cambazları topluluğu görüntüsünde olmuş, şampiyon olsa bile tat vermemiş Inter denen ucube futbol takımını ilk defa ne yaptığını bilir halde görüyorum. Aynısını Chelsea'de de başarmıştı. Çok önemli bir futbol adamı Mourinho.

Ukalalığına gelince. Gerçek Sezar'ın dediği gibi : " It is only hubris, if I fail "

Share/Save/Bookmark

Haftanın Sözü



Men are born ignorant, not stupid. They are made stupid by education.


Bertrand Russell

Share/Save/Bookmark

13 Şubat 2009 Cuma

Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz



Changeling'i izledim bugün. Clint Eastwood üstadın yönetmenliğini çok beğenirim. Başrolde Angelina Jolie, yardımcı karakter de John Malkovich olunca, güzel bir film olacağını tahmin ediyordum. Tahminimden öte derecede beğenmiş olarak çıktım sinemadan.

Konuyu fazla anlatmayayım, sadece birkaç not yazayım.

1) Etkileyicilik açısından "Mystic River" seviyesinde diyebilirim.

2) Şekil 5'te göründüğü gibi 1930lar imajı ile Angelina'nın güzelliği ve karizması tavan yapmış.

3) Filmin mesajını iyi okumak gerekir : Otoritelerin aşırı yetki kullanma konusundaki hoyratlığı ve bu hoyratlığa karşı vatandaşın elindeki kozların, hukuk ve kararlı bir sivil direniş olması.
Gün gelir benim yalnız ve güzel ülkemde de bu değerlere samimi olarak sahip çıkılır, iklim değişir Akdeniz olur mu, ne dersiniz?

4) Filmi şiddetle tavsiye ederken, bir de uyarıda bulunayım; filmde baştan sonra iç karartıcı ve gerilimli bir atmosfer var. Bu da yönetmenin ve oyunculuğun başarılı olduğunun kanıtı değil mi zaten?

Share/Save/Bookmark

11 Şubat 2009 Çarşamba

Skibbe exclusive



Michael Skibbe:

"Ali Sami Yen'deki ilk Fener maçını kazanmaktan ziyade Kadıköy'de kazanmak önemli. Tercihen de Mayıs ayındaki maçta"

"Galatasaray'ın Avrupa'nın her takımında oynayacak futbolcusu Servet'tir. Topla oynama konusunda kendini frenlemeli"

" Türk oyuncusunun antreman disiplini üst düzeyde. Altyapıdaki eğitimi geliştirmek gerekir"

" Meydanın bazı provakatif sorularına, içimden verdiğim yanıt (!) ile dışarıya söylediğim farklı oluyor"

"Uğur mükemmel bir futbolcu. Düzeldiği zaman, Galatasaray'ın sağ bek ihtiyacı olmayacak"

"Galatasaray'ın deplasmanlardaki taraftarları cok etkileyici. İzmir'deki Altay ve Hertha Berlin maçlarını unutamam"

"Galatasaray'da olmaktan (sakatlıklar hariç) çok memnunum. Bu oyuncular ile çalışıyor olmak büyük şans. İçlerinde bir tane bile "asshole" yok. Oysa 30 kişi içerisinde normalde 3-4 tane olur."
Share/Save/Bookmark

9 Şubat 2009 Pazartesi

Affedilmedi



Gene Hackman ile Luis Felipe Scolari' yi birbirlerine her zaman benzetmişimdir. Hackman'ın unutulmaz filmi "Affedilmeyen" 'e atıf yapılırcasına, Brezilyalı hocanın Chelsea 'deki vasat performansı affedilmedi ve işine son verildi. Yerine Avram Grant'ı veya becerebilirlerse Hiddink'i getirmeyi düşünüyorlar. Scolari de Chelsea'den sağlam tazminat alan hocalar kervanına katıldı.


Aragones' in sallantıda olduğu şu günlerde, Türk medyasına da konu çıktı, "Fenerbahçe' de Scolari sesleri" diye yazar dururlar.

Share/Save/Bookmark

6 Şubat 2009 Cuma

Halife sefere çıkmadan önce ne yapar?



Tayyip Erdoğan'ın "Osmanlı" açılımı beklediğim yankıyı buldu, kamuoyunda ve dış dünyada. İsrail'den sonra, Amerikan Yahudileri'ne de çattı Başbakan. Bu hamle, topyekün bir politika değişimidir Türkiye Cumhuriyeti için, statükonun sona erip revizyonizmin başlaması anlamına gelir.


Erdoğan, eşşeği sağlam kazığa bağladığını söyledi. Dışarıda belli temaslar içerisine girmiş, onlara güveniyor olabilir, ancak madem Osmanlı ruhuyla hareket ediyor, Osmanlı'yı iyi bilip, onun yönetim kodlarından ders alması gerekir.

Osmanlı, hükümdarları dışarıya bir sefere çıkacakları zaman - ki Tayyip Erdoğan'ın bu politika değişimi modern bir sefer sayılabilir- içerideki bütün sorunları çözerdi, isyan eden eşkiya ile pazarlık edip ayanlık vermek dahil her yöntemi kullanırdı. Milli mücadeleden de örnek alabilir Başbakan; Atatürk Anadoludaki çatlak sesleri kesene kadar Yunan ordusuna karşı savunma taktiği uyguladı, Büyük Taaruz başlayana kadar Ankara' yı terk etmedi.


Kısacası, Tayyip Erdoğan'ın İsrail'e, dolasıyla Amerika'ya rest çekmesinden sonra, içerideki dinamiklerle (başta ordu olmak üzere) çatışma lüksü kalmadı. Davos dönüşü iki kere Atatürk'e atıf yapması sürpriz değil, Hurşit Tolon'un GATA' da tedavi görüntüsü altında sessiz sedasız tahliye olması da.


Bu saatten sonra Ergenekon olayında büyük bir gelişme beklemiyorum, yavaş yavaş unutulacaktır.


Share/Save/Bookmark

5 Şubat 2009 Perşembe

İyi ki doğdun!!



Gheorge Hagi, 44 yaşına gelmiş. O 31 yaşında, ben ise daha bir ortaokul öğrencisi iken, transfer haberini aldığım zaman, sevinç ve şaşkınlıktan merdivenlerden nasıl yuvarlandığımı dün gibi hatırlıyorum.

Muhteşem bir futbolcu olduğunu biliyorduk, ama karakterinin Galatasaray'a bu kadar uyacağını tahmin edemezdik o günlerde. Bu uyumlu birlikteliktir ki Hagi'ye de Galatasaray'a da en şaşaalı dönemlerini yaşattı 5 sene boyunca..


Nedir Hagi'yi bu kadar değerli yapan?


1) İşine olan saygısı. İstediği kaprisi yapacak konumdayken, antremanlarda ne kadar içten çalıştığını, genç oyuncularla ilgilendiğini biliyoruz. Geceleri sürekli futbol kaseti izleyip analizleri, keşfettiği genç yetenekleri saat kaç olursa olsun Fatih Terim ile paylaşması da cabası.


2) Sahada kazanmak için herşeyini verip gerekirse limitleri zorlayarak, kendisine haksızlık veya zorbalık yapılmasına asla izin vermemesi. Mesela, Erol Ersoy denen şarlatanın suratına tükürmesi, "dizlerimin üzerinde yaşayacağıma, ayakta ölürüm" diyen Zapata'nın ruhunu taşıyan bir isyandı.. Centilmenlikle, sahadaki oyuna zarar verecek sünepeliği birbirine karıştırmazdı asla..


3) Mütevaziliği. Futbolcuların çoğu %80 banka kredisi kullanıp, altlarına ilk fırsatta Lamborghini çekerken, onmilyonlarca dolar serveti olan Hagi Tempra kullanıyordu. Kendisinden imza isteyen, ilgi gösteren bir kişiyi bile kırdığını, saha dışında herhangi birine karşı agresiflik gösterdiğini görmedim.


1,5 sene de hocalık yaptı Galatasaray'da Hagi.

Kısıtlı kadroya rağmen Galatasaray'a son zamanların en ne yaptığını bilen, disiplinli futbolunu oynatan hoca oldu. Ayhan Akbin gibi amip düzeyinde zekası olan bir yancı uğruna Ali Gürsoy'un, dolayısıyla Ergun Gürsoy'un hışmına uğrayıp, ayağı kaydırıldı. Özhan Canaydın döneminin saymakla bitmeyecek fiyaskolarından biri oldu, Ergun Gürsoy'un Hagi'ye uyguladığı entrikalar.


Yine de, Galatasaraylılar inançlarını kaybetmedi:

Gidişi suskun olmuştu ama dönüşü muhteşem olacak..

Share/Save/Bookmark

3 Şubat 2009 Salı

Fortis dava açmalı


Kimsenin umursamadığı, saçma sapan ( birinci bitirmenin ikinciliğe karşı hiçbir getirisi olmadığı çok yaratıcı bir sistem) grup maçlarından sonra, suni gerilimler olmasa, yine hiç kaale alınmayacak Çeyrek Final maçlarına geçtik Fortis Türkiye Kupası'nda.

Ben Fortis Yönetim Kurulu yerinde olsam, bu abuk statü ile bankanın marka değerine zarar verdiği için federasyona dava açarım..

Galatasaray'ın 10 gün içerisindeki 3. Sivas maçı, diğer ikisinden farklı söylenecek pek birşey yok maça dair. Yalnızca, takımda yıldız statüsündeki tüm oyuncular, hatta Servet ve Sabri gibi yıldız olmayanlar bile, sakatlık bahanesiyle çamur güreşinden kaçmışken, en büyük potansiyele sahip yıldız olan Arda' nın mücadelesini alkışlayalım burdan. Penaltı kaçırdı, canı sağolsun..

Galatasaray kaptanlığına bu aslan yürekli mücadelesi ile layık olur Arda, "ikinci kaptan olmam" diye trip yaparak değil..

Share/Save/Bookmark

Bu hakemlerle Premier League bitmez



Liverpool-Chelsea maçında, çok ilginç iki hakem kararı izledik. Lampard 60.dakikada haksız bir şekilde, direkt kırmızıdan atıldı, maçın kırılma anı denebilir pozisyon için.
Maçın son dakikasında 1-0 iken Liverpool'un İsraillisi Benayoun, korner direğinin orda vakit geçirmenin peşindeydi, futbolun en antipatik hareketi falan diyorduk ki Bosingwa sırtına tekmeyi yapıştırdı, Bruce Lee rahmet istedi herhalde..
En komiği şu: Yardımcı hakem faulu Chelsea lehine verdi, Davos çıkışı Tayyip Erdoğan yönetse maçı, bu kararı vermezdi. Orta hakem Paul Riley "calm" (sakin) demekle yetindi.
Scolari de Fatih Hoca' yı andıran İngilizcesi ile olayı pazarlığa döktü :
"Bosingwa'ya ceza verin, Lampard' ı affedin" diyor iki gündür.
Bosingwa' nın da "Benim için Anfield Road bitmiştir, daa gelmem Anfield Road'a" dediği rivayet ediliyor..
Share/Save/Bookmark

Usta'ya saygılarla..



Siyasetçiler bazen kaleci, bazen şütör olurlar.Bütün sorun, onların ayağında top olmamakta...
Çetin Altan

Share/Save/Bookmark

1 Şubat 2009 Pazar

Türk İbrahimoviç' i



Batuhan Karadeniz, Eskişehir'e kiralandığından beri oynadığı 2 maçta 3 gol attı. Çok büyük bir yetenek olduğunu düşünüyorum.

İbrahimoviç'i andırıyor, zira güçlü fiziğinin yanında tekniği yüksek ve bitirici bir golcü. Karakterinin de İbrahimoviç'e benzediği söyleniyor, sorun yaratmaya müsait bir yapısı var. İbrahimoviç'in yetenekleri disiplinsizliğini gölgede bırakacak kadar fazla, Batuhan' ın da yeteneklerine ihanet etmemesini dilerim.

Share/Save/Bookmark

Ben İstanbul'a yolumu bulmaya gelmedim



Açık konuşmak gerekirse, ikisinden biriyle rakı sofrasına oturmak gibi bir tercihim olsa, alkol kullanmamasına rağmen Tayyip Erdoğan' ı Deniz Baykal' a yeğlerim.


CHP, Ankara' nın o soğuk binalarının çok güzel temsil ettiği bürokrat anlayışının partisidir. Büyüme yerine tasarruf, icraat yerine tahkikat her zaman tercihleridir.

İlk bakışta Kemal Kılıçdaroğlu da tipik bir CHP milletvekili. Bürokrat kökenli, müffetişlik kariyeri yapmış.


Ancak, bu adamda bir farklılık var. Benzerlerinin aksine iş bitirici, eline aldığı konuyu sonuçlandırmadan bırakmıyor. Ciddi görüntüsünün altında, insanda sempati hisleri uyandıran bir şeytan tüyü var, Gandhi bakıyormuş gibi hissediyorum bazen onu izlerken..

Başbakanın, "İstanbul'da bir yerde bıraksak kaybolur, yolunu bulamaz" sataşmasına verdiği, "Ben İstanbul'a yolumu bulmaya gelmedim" cevabı keskin bir zeka ürünü idi.

Hitabet sanatı olarak öfkeyi kullanan 3 liderin (Erdoğan, Baykal, Bahçeli) yarattığı ortamın yerine, Osman Bölükbaşı, Süleyman Demirel, Turgut Özal gibi isimlerle şahit olup, şimdi özlemini çektiğimiz nüktedan anlayışın geri dönmesini umarım.

Share/Save/Bookmark